6 Eylül 2009 Pazar

bi delinin blog flütü


iftar yemeğine davetli olduğumu hatırlayıp hışımla kalktım yataktan. saat iftar zamanını geçmiş PuCCa çoktan teraviye gitmişti bile. banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. sağ yanağımda yastıktaki kanaviçe çiçeklerinin herbir çarpısı belliydi neredeyse. çarpılar tokat gibi çarptılar yüzüme (bu kadar iğrençleşeceğime ben bile inanamazdım); bu durumu nasıl açıklayacaktım? zaten torpil için bana 4 farklı yoldan ulaşan adaya istediğini yapmamış kendisine ancak yedek kulübesinde yer vermiştim . üstelik sonucu öğrenmek için arayan üslerime de "ramazanda tek sevdiğim şey pidedir, gerisi boş" diyerek, kararlılığımı ve tampon kullanımına karşı sert tavrımı vurgulamaya çalışmıştım. Sanırım biraz komik düşürdüm kendimi, herkes biliyordu Kanada'dan gelen akçaağaç şuruplarını bütün kış bana yeterli olmayacağını. Dahası erik ekşisinin kilosunu (dekanın tüm uyarılarına rağmen litre yerine kilo diyorum ısrarla) fahiş fiyatla satarak enflasyon oluşturan kişinin ben olduğumu. Bütün bunlar yetmezmiş gibi direk celallenip işkembe çorbasını kafasına geçirmek, makarnaları tek tek burun deliklerine sıkıştırmak benim eğitimli bi insan gibi kendine hakim olmayı öğrenemediğimi, erdoğan kadar yersiz asabiyet sahibi olduğumu tescillemişti. Oysa bi hiçbişey olmamış gibi davranarak hem dışa karşı mutluymuş gibi görünebilir hem de kanserin tüm vücudumu ele geçirmesini kolaylaştırabilirdim. böylece sona giden yolu kısaltmış olurdum.
bu fikir çok hoşuma gitti. artık geceleri mahallenin köpeğinin havlamaları eşliğinde tavanı seyrederek tırsak bekleyişlerim yerini derin, kesintisiz ve rüyasız uykulara bıraktı. Sabah gözümü açar açmaz da yaptığım şey 2 patates soyup kızartmak ve yanına 1 tepsi börek yapıvermek oluyordu.
işte herşey böyle güllük gülistanlıkmış gibi sürdü tamı tamına 9 yıl 11 ay 3 gün. o zamana dek evimin patronu gibi hissediyordum kendimi. tüm davetlere katılıyor, önerilen her projede yer alıyor, çocukları gözüne girmek için ne gerekirse yapıyordum. örneğin max çubuklarındaki puanları onlar için biriktiriyordum. yiyormuş gibi kutularca max alıp puanlarını çıkarıp gerisini çöpe atıyordum. tüm bunları dexter titizliğiyle yaptığımı sanmam en büyük hatamdı belki de. cingöz patronum en başından beri olayların farkında beni gizli gizli izliyor bu zararsız ama salakça oyunuma uzaktan gülüyordu. fark ettiğim an yıkıldım. yıllardır düştüğüm durumu düşünüp utancımdan kahroldum.
ve o gün bu blok flütü üflemeye karar verdim. (dikkat buyrun, çalmak değil üflemek!)

3 yorum:

  1. :)) Ayyy! Güldüm, gülümsedim. Mükemmel bi' yazı olmuş efenim:) Kucak dolusu sevgileeer:)

    YanıtlaSil
  2. tık tık tııık! Kimse yok muuu? Ama ben sizi özlediiim... En son Ege'yi parka götürecektiniiiz:)

    YanıtlaSil
  3. hih hiii...parkta salıncakta sallanıyoruz hala:)
    1 hafta oluyo neredeyse di mi?

    YanıtlaSil

bu yazıyla ilgili diyecek bi şeyin varsa çekinme buyur, içine atma, hastalık bulursun sonra benden söylemesi: