22 Şubat 2010 Pazartesi

dereotu sevmez DONECAN ve banyosuyu beni çok sevindirdi!!!

öğleden sonra DONEcandan bir kargo geldi... içinden bir kutucuk çıktı... kutucuktan ise fotolarını gördüğünüz broş...
bayıldımmmmm. çook bayıldım hem de. bi bakın siz de bayılmadınız mı? nasıl da bana özel olmuş.
DONEcan ve banyosuyucum, altin olana bu yakışır demişler. banyosuyucum elleriyle yapmış. sonra bi origamik bi kutuya yeşil krepon kağıdı kesip koymuş, üstüne de broşu. kutuyu çiçek gibi katlayıp kapatmış. DONEcan da kargoya vermiş.

bu ne inceliktir, ne şahaneliktir, bu ne süper hediyedir başıma gelen. bi sevindim, bi gönendim ki a dostlar, deymeyin keyfime.
buradan tekrar teşekkür ediyorum kendilerine. umarım tez zamanda onlar da benim kadar sevinir...


banyosuyunun başka eserleri için: http://nesterens.pasaj.com/

A'dam

Bi gezi yazısı yazma işi aldım üstüme bi ağır geldi ki sormayın. 2 haftadır gezi anıları yazmamak için bi şey de yazamadım. Aslında bi taraftan pek yazacak vaktim olmadı açıkçası.
Neyse demek istediğim bi kaç şey var, bu geziye dair. Bu seyahatin amacı Haarlem deki InHolland yüksek okulunu ziyaret etmekti. Haarlem den başka Amsterdam ve Alkmaar’da da bulunduk. Kısa kısa aktariym;

A’dam
Pazar günü Amsterdam’a gidip ayaklarımıza karasular inene kadar gezdik. Gezdik diyorum sevgili kocacığım eşlik etti bu gezide bana. Ayaklarımıza kara sular indi ama daha gezmek istediğim bi çok yer vardı aslında. Nereleri gezdik ne yaptık tek tek anlatasım yok. Ama Pazar gününün ben de bıraktığı duyguları anlatmak isterim.
Öncelikle itiraf etmeliyim çakıldaklarım dondu, insanlar nasıl beresiz eldivensiz dolaşıyorlar şaştım kaldım. En sık kullanılan ulaşım aracının bisiklet oluşu ve özellikle bu soğuğa rağmen bisiklet oluşu da gerçekten gıpta ettiğim bi şeydi. Yaklaşık 11 sene önce geldiğimde A’damı çok karanlık, basık, tekinsiz bi yer olarak görmüş kendimi hiç iyi hissetmemiştim (gerçi yol arkadaşımın çantasının hostelde kayboluşu çok etkiliydi sanırım bu algıda). Bu defa yaşamak için değil ama gezmek, eğlenmek, öğrenmek için sık sık gelmek isteyeceğim bi şehir olduğunu hissettim. Kanallar, müzeler, meydanlar, parklar… hepsini daha uzun zamana yayarak görmek isterim tekrar.

Alkmaar
Tüm gezinin sadece Alkmaar’da geçen kısmında hava yağışlıydı. Diğer günler ne kadar soğuk olsa da yağış yoktu ve açık havada bulunmak dert olmamıştı. Alkmaar’a gideceğimiz gün Haarlem’de yağmakta olan yağmura bakarak hemen Alkmaar’da buluşacağım Monique’i arayıp Alkmaar’daki hava durumunu sordum. Haarlem’den kalır yanı yoktu. Turun gerçekleşmeyeceğini düşünerek ne yapayım diye sordum. “biz yağmurdan korkmuyoruz ki, tur tabi ki gerçekleşecek” cevabını alıp oturdum. O koşullarda yaşamak zorunda olduklarından araziye uymuşlari insanlar, bencileyin Batı Anadoludan gelmiş birinin bu sözlerini anlamakta zorlandılar. Kendi yaşam koşullarımı sorduladım sonra…
Neyse Alkmaar’ı yağmurlu bi günde gezdik böylece. Şirin mi şirin bi yer Alkmaar. Ülke geneline paralel en yaygın araç bisiklet. Evler eski ateş tuğlasından. Eskiye ait bi çok şeyi korumuşlar, özellikle yapıları. Peynir müzesi önünde yaz aylarında cuma günleri yüzyıllardır devam eden geleneksel peynir pazarlarını görmek mümkünmüş hala. 10 üstünden 10 verdim. Sadece gezmek değil yaşamak isteyeceğim bi yerdi gerçekten.


Gelelim Haarlem’e. Haarlem’i başka bi yazıya bırakıyorum. Vakit ayırıp yazmak istiyorum çünkü. Bu yazı çok aceleye geldi. Haarlem’i harcamıyim. Ayrıca fazla uzatıp sıkmıyim da.

ayrıca bi da arayı bu kadar açmıycam blog söz.

edit: bu başlık olmamış, sonradan fark ettim. ama yaptım bi yanlış değiştirmiyim baki kalsın. bakıp bakıp ders aliym.

10 Şubat 2010 Çarşamba

cins bi mim

pas geldi ben yazmaya ara vermeden önce. paslanmadan yazalım dedim ama az biraz eskittim istemeden. Eva attı pası, konusu 7 "cins" özelliğim. yalnız bu pas bana 2. kez geldi çaktırma. buyrun burdan yakın efenim:

1. ilk cep telefonumu telefonumu 2003 aldım.
evet yanlış okumadın; 2003. teknoloji karşıtı bi yapım yok yanlış anlaşılmasın ama cep telefonuna direndim gerçekten. ilk telefonumu aldığımda 7 den 77 ye herkesin elinde telefonu vardı, ailede çevrede mini mini bebeler bile birer "cep" sahibiydi ve bana aval aval bakıyorlardı. ironik olansa 2003 te başlayan kısa telefon serüvenime 2 kez tuvalete telefon düşürme olayını sığdırmamdır :[

2. daha önce burada ve başka yerlerde arz ettiğim gibi çok su içiyor ve sık tuvalete gidiyorum. bu artık kitlelere mal olmuş bi özelliğim ama bu konuyla ilgili ilginç (ve gerzekçe)sayılabilecek bir diğer özelliğim şudur: istediğimde uzun sayılabilecek bir süre tuvalete gitmeden de idare edebiliyorum. kısaca tutuyorum. ama çok pis tutuyorum. "eee bende sabah evden çıkarken yapıyorum çişimi akşam eve gelene kadar yapmıyorum hiçbi yerde, akşam mis gibi kendi evimde yapıyorum" tarzı çişini başka tuvaletlere emanet edemeyenlerden de değilim. kaldı ki "sen tüm gün sabah içtiğin çaydan başka sıvı tüketmediysen yapacak bi şeyin yoktur" diye cevap veririm bunu söyleyen adama. ben o kadar sıvıya rağmen tutuyorum. "heee marifet mi sanki, tutuyon diye madalya mı takalım?" diyenlere gelince. hayır takmayın kardeşim de beni bi terapiye filan götürün, daha sık gitmem lazım tuvalete bana telkin yoluyla öğretsinler bunu. sidik torbası şimdiden sarktı eminim, neyse bu konuda daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum, sağlıksız biliyorum ama... teorik var pratik yok işte.

3. gereksiz bi hoşgörü gösterme özelliğim var. hoşgörüyü lafını görünce aman ilginç özellik yaziyim ayağına kendini övmüş demeyin sakın. dikkat buyurun: gereksiz hoşgörü demişim di mi? sonunu duymadan karar vermeyin bi de.
olaylara yaklaşımım şu; misal birisi bi hata yapıyo, insandır yapar diyorum, gülümseyerek, bunu herkesin yapabileceğini hissettirmeye çalışarak hata yapanı utandırmamaya ve rahatlatmaya çalışıyorum. böyle olması gerektiğini düşünüyorum çünkü. kendi yaptığım gerzekçe hatalarda üzülüyor ve utanıyorum ben. empatik düşünüp karşımdakinin de utanacağını öngörüp onu rahatlatma çabası içine giriyorum. ha iyi hoş. ama bu hoşgörülen şahıs aynı şeyi bi daha yapıyo. bende gene aynı hoşgörü tüm salaklığımla tekrar gösteriyorum ya... ben şimdi bu şahsı ikinci kez hoşgördüm buncağız ezilir büzülür karşımda, zati yaptığına bin pişmandır, bi daha ki sefer bi yanlışlık olmaması için ekstra çaba sarfeder diyorum. tüm bunların ardından bahsi geçen şahıs aynı ya da benzer şeyi bi daha yapıyo. diyo ki bu salağa ne yapsan saftirik saftirik sırıtıyo nasıl olsa ben bunun tepesine s.çıyım. hoşgörüyle ilkesizliği, ezikliği karıştırıyo bu andaval. o zaman ben ne yapıyorum? deliye dönüyorum ve bu şahışın ağzının payını veriyorum. ama sevimsiz oluyo işte. ilişkiyi bu raddeye getirmeden ilk hatada bilemedin ikincide höt! desem adam kendine çeki düzen verecek oysa ki. herşey güllük gülistanlık olacak. (of be, amma doluymuşum ha...)

4. evde terliksiz duramam. yok efenim bi de avrupai avrupai evde ayakkabıyla mı duracaktım? elbette değil de. bi çok insan ayağına terlik geçirmez evin içinde yalınayakdurup halıyı hissetmeyi prensip edinmiştir kendisine. bendenizin yaz sıcağında terliği çıkardığında bile ayacıklarım üşür. bu mu ilginç diyebilirsiniz belki ama benim ilginçliğim bu kadar işte.

5. ayrıntıcıyım. incik cincik yazmışım işte üstte. vakit olsa herbirini daha da ayrıntılandırmak isterdim...

6. lisenin sonlarına kadar bazılarına komik ama çoğuna garip gelen bi uyuma biçimim vardı. nasıl tarif etsem, anlatması zor şimdi. hani yüzüstü yatıp kitap okursun ya, o sırada bacaklarının dizden aşağısını havaya kaldırırsın, sağa sola sallarsın, çapraz yaparsın filan. işte ben öyle uyudum uzun yıllar. yorganın altından ilginç görünür ama adamı dinlendir, dene bak.

7. maymun iştahlıyım.

8. şanslıyım.

yeter mi? yetsin. şanslı olmak, maymun iştahlılık ilginç mi şimdi demeyin. 7 değil 8 tane yazdım idare edin gari. bu pası da kimseye atmıyorum, bende kalsın (bu da mı cins bi hareket değildeğil?).

9 Şubat 2010 Salı

döndüm

selam blogçuk. döndüm, burdayım. yazamadım, yazıcam ama. yediğim içtiğim ben de kalsın ama seyahatime dair diyeceklerim var. sonra lost başladı, ilk iki bölümden bi şey anlamasam da anlamadığım kısımlara ilişkin yazmak isterim. yeni dönem, yeni planlar, yeni projeler filan...
yazıcam yakında.