26 Ocak 2011 Çarşamba

konulu fotoya az kaldı

slm sanatseverler
teknik nedenlerle konulu fotom ancak yarın karşınızda olucak.
öpenzi

23 Ocak 2011 Pazar

kedili ev kokar mı?

kedi mi alsak acaba ya? evde bi hayvan olsun diye yani. kedi evde yaşayabiliyo ya o bakımdan. yani köpek gibi değil demek istiyorum. aslında sevdicek ve ben köpek insanıyız. gerçi sevdicek kedileri de sever, ama ben biraz soğuk bulurum pisicikleri (pisicikler diyerek sıcaklık yaratmaya çalıştım ama gördüğünüz gibi yavan kaçtı). bi de evde kediyle yalnız kalsam tırsar mıyım bilmiyorum. mesela sinsi sinsi bakarsa neler neler kurarım kafamda. kafamda bi şeyler kurana kadar fıçıda turşu kursam fena olmazdı aslında. ama ben kiiiim turşu kurmak kim. bugüne bugün saati bile doğru zamana kurmayı becerememiş bi insan olarak kıtalara hükmeden bir imparatorluk kurmuş bir soydan geldiğimden de şüphe duyuyorum açıkcası. bu kurma konusundaki başarısızlığım zaman zaman canımı sıkıyor. birazcık empati kurarsanız anlarsınız kendimi ne denli sümsük hissettiğimi. aramızda kalsın ama kurma konusunda bi başarı yakalamak adına gizlice facebookta bi grup kurdum. kurum kurum kuruldum ondan sonra ama ne kurduğum grubun insanları çeken komik bi adı vardı ne de listeni de davet etmiceksen üye olma gibi iddialı söylemlerle grubun reklamını yapabilmiştim. grubun tek üyesi benim hala. yarapbim ne beceriksizim grubumdan bahsederken en azından bana acıyanların üye olmasını sağlamak adına ismini vermeyi bile akıl edemiyorum. yuh bana yuhlar bana!
üniversitedeyken de böleydim ben. babam dedi ki sen oku kızım , okul bitince kendi işini kur zarar yok ama önce bi oku bakalım dedi. o günden sonra kendi işimi kurma hayaliyle yaşadım. ben kendi işimin başında olduğum hayallerini kurarken sınıf arkadaşlarım müzik grupları kurdular, gittiler festivallerde çadır filan kurdular. hayallerim öylesine beni benden aldı ki çok iyi dost olabileceğim bu sınıf arkadaşlarımla iletişim bile kuramadım. hatta araya baraj kurdum bile diyebilirim tabiri caizse .

ne diyordum? söz döndü dolaştı nerelere geldi. turşu kuramayışımı paylaşıyordum sizinle. sonra birden mayışıverdim. asıl derdim: kedi bizim minik evi kokutur mu sorusuna cevap aramaktı. ama uzun cümleler kurdum ve dönüşü olmayan bir yola girdim. kedi sorunsalı yetmezmiş gibi bir de lafı toparlama derdi çıktı mı başıma? evet çıktı efenim. hayır büyük bi evimiz olsa hiç düşünmem köpecik alırım bi tane yavrusundan. haklısınız efenim. sen kimsin ya, sen beni turgut özben mi sandın deyyus? yok efenim estafurullah, ben sizin iç sesinizim. olm manyak mısın, ne iç sesi? iç sesimsen neden senli benli konuşmuyosun da efenim filan diye hitap ediyosun uyuz? efenim çok kalbimi kırdınız bu akşam, size evde kedi beslemeylen ilgili fikirlerimi söylemiycem. ne oldu yavşak? efendi efendi konuşuyodun şimdi bu "beslemeylen", "söylemiycem" gibi kelimelerle seviyen düştü? susss! dinlemiyorum seni pislik!!!

bi dakka ya. konuşma çizgisi filan da yok benim konuşmamla bu pisliğin konuşmaları arasında. yoksa harbiden iç sesim mi o? o ben miyim? ben o mu?

amaaannnn neyse canlar ben kalkıyım bi çilingir sofrası kurayım yoksa ayık kafayla çekilmez oldu hayat!

19 Ocak 2011 Çarşamba

sözümüz söz! (konulu foto 2. bölüm)

canlar,
konu yemek olunca jewelım en erken davranan oldu. kendi e annesi kadar beceikli olduğunu anladığımız kuzenin marifetlerini sergileyerek ağzımın sularını akıttı sabah sabah.

bendenizin fotosu budur:
gördüğünüz foto pazartesi akşamı oğluşun akşam yemeğine aittir; havuç çorbası, pilav ve köfte. foto çorbaya başlama üzere çekilmiş olup oğluşun parmacıkları da karede ver almıştır. oğluşa yaramıştır inşallah diyor ve piksize dönüyorum.

11 Ocak 2011 Salı

yastık üstünde aşk

sevgili sanatseverler,

bugün sizlere civıl ve piksizle bi süprizimiz var. bloglarımızda yastığımızın üstünde elif şafakın aşkını koyup fotosunu çekip blogumuza koyucaz diye sözleştik bugün için. nasıl? bayıldınız di mi süprizimize? yeni yılın ilk haftasında 2011e bomba gibi başlamanıza vesile olmadı mı?
ben günün ilk dakikalarında fotoyu koyup, beklentinin fazla yükselmemesini sağlamayı amaçladım. (cep telefonuyla anca bu kadar. hem hocaya sormuşlar sanat niçün? diye hoca demiş kendin içün. ben kendim beYendim mi? beyendim. niçün? fotoraftan anladığım bu sığlıkta da ondan.)

Aha da benim yastığım üstünde aşk:

nasıl canlar?

seversek devam ettiririz bu işi. bizi izleyin anacım.


9 Ocak 2011 Pazar

altin yolcu

yine bir iş seyahati, yine altın yolcu, yine ankara'ya.
elimde bi yl tezi, kulağımda radyo odtüm. 17 yıldır bu yollarda gidip geliyorum sanırım bu en keyifli bir yolculuklarımdan biri. nasıl keyifli olmasın, misal az evvel şenol günbayrakla gülmekten etlerimiz sallandı :/

5 Ocak 2011 Çarşamba

evladım, hadi bakim sen de civıl ablanın elini öp




nasıl civılım benziyor değil mi örtülerimiz? üstünde eski ve yeni ajandalarımla çektim ki konsept aynı olsun.

bu çin işleri pek yaygın her yerde galiba. avrupa yakasında ailenin salonunda da bu örtü başka bi versiyonu vardı.


ah eskiden buldan bezi, buldan işi diye bi şey vardı ve el emeği göz nuruydu bunlar. şimdi buldana gidince ne görüyoruz; aha da resimde gördüğümüz gibi makine işi danteller, örtüler filan. çok dandikleri var, fena olmayanları da var işte.

ya biz böyle aynı şeylerin farklı ortamlarda fotosunu çekip koysak ya karşılıklı, kitaptır, CD dir, ıvırdır zıvırdır filan. ne dersin civılım?

3 Ocak 2011 Pazartesi

2011

2010un muhasebesini ve yeni yılın planlamasını yapmayı bitiremedim hala. kısaca; 2010 benim için süper bi yıldı. iş ve aile hayatımda olumlu gelişmeler yaşadım. 2011in de parlak bir sene olmasını umut ediyorum. elbette sadece umut etmekle kalmayıp bu konuda çabalayacağım.

2011e girerken beni şaşırtan ve sevindiren 2 hediye aldım.
ilki patron(!)umun kıyağı. sadece bana değil benzer konumdaki iş arkadaşlarım üstünde kurum adı yazılı bir netbook sahibi olduk.

yolculuklarda, konferanslarda filan koca dizüstünü taşımak dert olmaya başlamıştı ama minik birşey alamamıştım nicedir. gerçi kendim alsam daha iyi bir marka ve model alırdım kesin. ancak bedava sirke ve kendi aldığın balın tadı meselesi işte. sevinçliyim ve bu satırları bedava sirkeyle yazıyorum blog.


ikinci şaşırtıcı hediye, ecnebi bir arkadaşımın bıraktığı kocaman kutuyla geldi. neredeyse çizme kutusu büyüklüğünde kutudan bi sürü çikolata, türk kahvesi ve fincanı çıktı. kendisi bile hediye olabilecek denli güzel kutunun fotosunu çekmek aklıma gelmemiş maalesef. ilk taarruzdan sonraki halinin fotosu budur:
foto biraz reklam içerdi ama görmeyiverin gari.

şaşırtıcı hediyelerim bunlardı efenim. 2010un en çok özleyeceğim şeylerinden biri ise kesinlikle illallah ajandam olacak. küçüktü müçüktü, yanında hep masa takvimine ve ayrı bir not defterine de ihtiyacım oluyordu ama şirindi, özeldi kerata. bu yıl bi bankanın ajandasıyla takılacağım:

illallah ajandasının yanında biraz genç irisi denebilir. hatta fotoda görüldüğü gibi kendisi netbooktan irice. flu görüntü hem yılın ilk gününe yazdıklarım belli olmasın, hem koca kişisiyle elimizde kadehlerle teşhir olmayalım diye. hem de biraz nezleyim üzerinize afiyet :)

bomba gibi bir yıla başlarken sönük bir post farkındayım. amaaaaan en kötü postum böyle olsun bea!


öpüyorum.