30 Nisan 2009 Perşembe

gogıl kırom olmaz olsun

bazen bilgisayarda bi programı ya da bi siteyi açarsın, "bunun daha yenisi/iyisi çıktı, istersen iki dakka yükleyim, sen de güzel güzel kullan" gibilerinden bi uyarı gelir ya. dün google kardeşimizden geldi benzer bi uyarı. aslında tam nerede ve ne şekilde hatırlamıyorum ama "gmail hesabının daha hızlı açılmasını istiyosan gogıl kıroma geç" babında bişeydi galiba. ben de buyur indir yükle kendi malın gibi dedim. demez olaydım...gogıl kırom baya kıro bişeymiş. hiç işlevsel değil, hızlı çalışması bundan demek. marifet eski özelliklerle hızlı çalışmak halbuki.

bi çaresine bakmak lazım artık.

25 Nisan 2009 Cumartesi

zaman düşer ellerimden yere


off offf. hayatın hızı başımı döndürüyo. kendimi yaşamaya bırakıyorum.
karşısına geçip bakınca bu cümleler çok hızlı yaşayan birinin ağzından dökülmüş gibi duruyo. doğru değil aslında. ya da bir bakıma doğru. yani o eğlenceli ortam senin bu sanatsal ortam benim, bugün şurda takılalım yarım şu etkinliği kaçırmayalım tarzı bi hızlı yaşar halim yok.
ama bugün oğlum 2 kez kustu, doğru dürüst yemek yemedi, yarın bir proje teklifi sunucam, öğleden sonra annemle oğlumu teyzeme bırakıcam, öbür gün yayın kurulu toplantısı var, kongrede sunacağım bildiriyi tamamlamalıyım, oğlumun dr.undan randevu alınacak, obamalık durumlarım ayrı bi konu, tabi bunların arasında dersler, okunmayı bekleyen ödevler, sınav kağıtları, öğrenciler vs var. özbakımdır, çamaşır, bulaşıktır, gibi işleri saymıyorum bile. her allahın kulu "ee bunu biz de yapıyoruz" der diye. tüm bunlara yetişmek için hızlı yaşamak gerekiyo biraz.
bu anlamda hızlı yaşaman ne demek peki? işleri öncelikle önem sırasına koymak. önem sırasının sonlarında yer alan ama illa yapman gerekenleri biraz üstün körü geçiştirmek. orta sıralardaki işlerden bi kaçını aynı anda yapmaya çalışmak. aynı anda yaparken de o işe kendini verememek, yaptığın işin kalitesinden hoşnutsuz olmak. bazılarını ertelemek, bazılarını heppp ertelemek. genelde yapılacakları son gece ya da son dakika filan yapmak. kafanda çığlık çığlığa bağıran yarım kalmış işler sebebiyle önündeki işe konsantre olamamak...yazdıkça içim daralıyo. durumum içimi daraltıyo yani. bir an önce düzlüğe çıkmayı, işleri rayına koymayı istiyorum artık. ertelemek zorunda kalmadığım, yaptığım işin kalitesinde rahatsız olmadığım günleri özledim. yolumun düzlüğe çıkmasına daha var galiba ama kestirme bi yol bulmalıyım senırım.
offf diye başlamışım. ohhhh diye bitirebilmek isterdim. neyse ohh diyeceğim günlere fincan kaldırıp çalışayım biraz.

22 Nisan 2009 Çarşamba

yazdım, çizdim, hayal ettim

teşekkürler duman!!!!




evet o beni de anladı...

yazdım çizdim hayal ettim
sazla sözden ibarettim
arkamı döndüm emanet ettim
anlayamadın ya

aklım fikrim kaynayınca
söz müzikle ağlayınca
kalbimi açtım ibadet ettim
anlayamadın ya

ama o anladı
o beni anladı
dibine kadar
dibine kadar

güldüm geçtim genceciktim
aşk içinde meşke daldım
kendimi buldum onu kaybettim
anlayamadın ya

iyisin hoşsun bir yokuşsun
harbiden baya bi boşsun
şarkıya türküye lanet olsun
anlayamadın ya

ama o anladı
o beni anladı
dibine kadar
dibine kadar

17 Nisan 2009 Cuma

hatlar çok pis karıştı...

aşağıdaki yazıyı başka bir bloga göndermişim. 7-8 yazarı olan ve bambaşka bir konsepte sahip bir bloga :))) kafam nerdeyse artık..

dondurmam kaymak
bi dondurma keyfimiz vardı; balkonda laptoptan lost izleyip, kutu kutu dondurmayı mideye indirirdik karıkoca. sıcak yaz günü yapılacak en süper etkinlik oydu zaten. gerçi kışın da yapıyoduk aynı olayı ama balkonda değil salonda tabi. sonra ben hamile kaldım, çocuumuz oldu derken hayatımız acayip deyişiverdi. üstüste 8 bölüm lost izlediğimizi bilirim. şimdi tek bölümü bile baştan sona izleyemediğimiz oluyor. bu akşam dondurmanın üstüne baileys döktüm biraz tam kaşığıma aldım biraz, oğluşumdan uyanma sesi... neyseki emzik verir vermez daldı yine uyku alemine, dondurmam gaymak deyip devam ettik... bu arada günün zaferi nüfus cüzdanı örneğini aldım sevgili muhtardan :)))

16 Nisan 2009 Perşembe

muhtarım kim?

bi nüfus cüzdanı örneği alamadım dünden beri. 29 mart seçimlerinde x mahallesinin muhtarı için oy kullanacağımızı sanıyorduk. ve karı koca muhtar adaylarından hangisine oy vereceğimizi belirleyip gittik oy kullanmaya. sandık başına gelince gördük ki aslında y mahallesi için oy kullanıyormuşuz. enteresan olan başka şeyse apartmanın 1. katındakilerin x mahallesi için oy kullanması onun üstündekilerin y mahallesi için.
ben y mahallesi için oy kullandığıma göre nüfus örneğimi de gidip bu muhtardan alayım diye düşünerek dün sabah gittim bu muhtara. ama muhtar onun yetki alanında olmadığımı söyledi. oy vermediğim mahallenin muhtarına gittim bugün. saat 13.30 civarı muhtarlık ofisinin önüne geldiğimde dini bütün muhtarın CAMİDEYİM yazısını bırakıp gitmiş olduğunu gördüm:( camiden döndüğünde aynı şeyi bu muhtar da söylemesin mi?
nüfus müdürlüğüne gidip düzelttirecekmişiz karışıklığı. nasıl bu kadar salakça bir şey olabilir anlayamıyorum. o saatten beri konuşacak halim de kalmamış bu duruma kızgınlığımı anlatamıyorum bile şu an.
bakalım bu macera nasıl devam edecek?

15 Nisan 2009 Çarşamba

berberin çocuğu mu, kasabın çocuğu mu?

aylar sonra babanneme uğradık bugün oğluşumla beraber. hem şaşırdı hem sevindi ziyaretimize. her gidişimde olduğu gibi daha da yaşlanmış buldum onu ve yine her gidişimde olduğu gibi daha sık uğramalıyım diye düşündüm...

oğluşum saçını çok uzun buldu babanniş (2 gün önce uçlarından aldım halbuki). "biraz kestir hava alsın" dedi. "berberin çocuğumu büyümüş kasabın çocuğu mu?" diye sordu sonra. sesinin melodisinden cevap belliydi; berberin çocuğu büyümüş tabi. de bakalım berber çocuğunun saçını kesti mi? terzi kendi söküğünü dikemez misali kesmemiştir belki çocuğunun saçını. aynı durumdan kasap da bebişine et verememiştir, o yavrucak proteinsizlikten büyümemiştir belkim?
hani berber paradoxunun yaşandığı bi memleketse, berberin çocuğu da kasabın çocuğu da kendi kendini traş edemeyeceğinden her ikisi için de iş berbere düşecektir. berberin de her traş ettiği kişiye eşit muamele ettiğini varsayarsak teori anında çökecektir.
bu durumda berberin çocuğu neden daha çok büyüyo? ahh babannem ah!!!anne karnında beslenmesi var, evde kaçıncı kardeş olduğu var, iklimi var, genetik faktörleri var, varoğlu var. hadi ikisi de hizmet sektörü olduğundan sosyo ekonomik düzeyi aynı desek birine mısırdaki dededen miras filan kalmış olabilir pekala. ya da berberin karısı velet karnındayken dayamıştır mozartı mozart etkisi olmuştur di mi ama. neyse uzatmadım konuyu tabi.
amannnnnnn işte böyle bugün durumlar.

harika çocuk!!!!


türkiye'nin "harika çocuğu". oldukça başarılı, bir o kadar mütevazı. utangaç sanki... bir ömrü müzikle geçirmek, yaptığı işle insanların yüreğine hitap edebilmek ne güzel şey!!! sesiyle ya da enstrümanından çıkan sesle beni alıp farklı dünyalara götüren insanlara bana hissettirdiklerini anlatabilseydim keşke.
idil biret konseri vardı kentimde. tüm salonu kendine hayran bıraktı dakikalarca notalara bakmaksızın güvercin gibi piyanonun tuşlarında gezinen elleriyle çaldığı eserlerle.
teşekkürler harika çocuk!!!


14 Nisan 2009 Salı

başlangıç

UMUŞ

Bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen soluğu sende olan,
yeni bir başlangıç vardır..

Parmağını sürsen elmaya, rengini anlarsın..
Gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın...
Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır.
Her başlangıçta yeni bir anlam vardır.

Nedensiz bir çocuk ağlaması bile,
çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır...
Edip Cansever

Bu şiir besmelem olsun benim diye düşündüm. Besmelesiz başlamak olmaz di mi?
böyle başlangıç yaptım işte. durdum durdum bugün başladım yazmaya. daha doğrusu müstakil bir bloga bugün çıktım desem daha doğru olur. bi süredir düşünüyodum zaten. farklı farklı benlik(!)ler barındırıyorum ya; bi taraftan anne, bi taraftan abd başkanı, bi taraftan evlat, bi taraftan hoca... gibi. bu benlikler bi potada eriyo erimeye ama mesela oğlumla ilgili yazdığım blogda canımın sıkıntısını anlatıp depresif depresif şeyler yazmam çok uygun olmuyo. kendimi ifade edecek başka bi mecram olmalı diyordum. ne oldu da bugün başladım? ne bilim bi dönüm noktası lazım işte. sanırım bugün ikinci türev sıfıra eşit oldu da ondan geldi bu işler başa :). bi blog diyalogu yaşadık EGEC'le onun da biraz etkisi oldu galiba.
bugün abdmiz için pasta kestik okulda. 5 kişi olduk. çok yakın bi zamana kadar "abd başkanıyım ama abd deki tek kişi benim" den ibaret olan başkanlık durumum bazı sorumluluklar ve angaryalarla birlikte gerçeklik kazandığını hissettirmeye başladı. abd başkanlığının(bundan böyle obamalık diyim ben buna) hayatımı daraltmaya başlaması da yazma isteğini kamçıladı sanırım.
yine de bi çocuğum oldu diye bakmalıyım sanırım:
iy ki doğdun imö!!!!