22 Ağustos 2009 Cumartesi

dombili köyden mektup var

son 1 yıl içinde ciddi kilo vererek hamilelikte aldığım kilolardan kurtulmuştum. ama akupunktur + diyetin koruma programını düzenli yürütemedim yani insan gibi azar azar yemeyi beceremedim. dün dr. a uğradığımda beni tartan yardımcı kızdan: "bi buçuk külo almışınız" lafını duyar duymaz yediğim onca yağlı, hamurişi ve tatlı yiyecekler ve içtiklerimden köpekler gibi pişman oldum :(
diyet sonrası 4 ay sabit kalabilmişken 2 ayda 1,5 kilo almışım. ironik olansa benim almamam gerekirken 2 ayda 1,5 kilo alışım, oğlumun ise alması gerekirken ve onca çabaya rağmen 2 ayda sadece 800 gram alışıdır.
boğazı sıkıyor ve taze alınan bi buçuğu en kısa zamanda veriyorum; söz.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

kirmantin mandalin

son 3 yazı mandalina üzerine oldu ama bunu da yazmadan geçemem. sözlükte mandalinaya bakarken bi şey fark ettim. fransızca clementine diye bi mandalina çeşidi var. bizdeki kirmantin heralde bu.
beni heyecanlandıran eternal sunshine of the spotless mind daki klementayn-tencirin biçiminde ortaya çıkan laf oyunu. böyle oyunları fark etmek ne hoş. kimbilir bunu yapan adam ne kadar keyif aldı. adamı görsem bi de ona teşekkür etsem.

oh my darling oh my darling oh my darling clementine

clementine'nin şu bakışı nasıl yürek yakıcı geliyo bana...



clementine demişken film türk olsa joel kelementayna tenciriyn degil satsuma dese amma olurdu ha. ya da kirmantin :)

18 Ağustos 2009 Salı

satsuma

binboa satsumayla yapılan bi kokteylin hastası oldum blog. hem ekşi, hem soğuk tam yaz içeceği. her dakka içesi gelir mi insanın...

aşk bir vişne ye ye kişne

temmuzda didim'de sitedeki parkta enteresan bi durumla karşılaştım. masa ve bank kombinasyonu oturma yerlerinden birinin masasında kırık bi rakı şişesi gördüm. sinirli sinirli söylendim kendi kendime hödük herifler niye burda bıraktınız şişenizi üstelik etraf cam kırığı filan diye. yakınlaşınca gördüm ki kırık 70lik rakı şişesinin keskin yerlerine kan bulaşmış... demek kavga etmişler dedim kendi kendime. biraz daha yaklaşınca gördüğüm manzara daha şaşırtıcıydı (tam gerilim filmi gibi di mi?). masanın üstünde kanlı parmaklarla yazılmış "ÖZGE" yazısı...yazan zat amma aşıkmış demek özge kıza ki bunu yapmış. sanki özge'nin geçme olasılığı olan bi yer. kesin özge gelsin görsün aşkımdan ne hallere düştüm anlasın manasında yaplmış yani.
benim için kimse bunu yapmaz heralde dedim kendi kendime.amma yalnızmışım ya. herşeyi kendi kendime demişim. boşa blog yazmıyoruz demek ki. var bi yerde elli ayaklı insanla paylaşamamak sorunu zaten canım.yani biri öyle adımı yazsın istemem de zaten. arıza bi tip olmalı yazan da. 20 sinde yoktur daha. hayat özge den ibaretmiş baksana. (aşıkları da aşaalarım böyle bazen).
neyse işte. demin aklıma geldi yaziym dedim.

teşekkürlüklerden

bazı insanlar var yaptıkları işle gelip yüreğine dokunabiliyorlar. üstelik sadece senin değil milyonlarca insanın. bu adamlara sanatçı diyorlar işte.
bu insanlara teşekkür etmek istiyorum. bana hissettirdikleri hisler, yaşamdan zevk almamı sağladıkları, kısa süre içince olsa herşeyi unutturup hayatı daha yaşanabilir kıldıkları için. özeniyorum onlara. ne güzel bi şey insanlara böyle güzel şeyler hissettirebilmek.
bu insanlarla öbür dünyada filan bir araya gelmeyi çok isterim. bazıları çoktan göç ettiği için öbür dünya dedim (dünya gözüyle hepsini toplayabilsem evimde ağırlasam misal süper olurdu ama). hani bir çırpıda bu duyguları bana hissettirenlerin hepsini sayamam ama oğuz atay, dolares o'riordan, gaudi, chagall, canetti ilk aklıma gelenler şimdi.
cem adrian da bunlardan. uzun zamandır dinlemediğim bi şarkısıyla karşılaştım demin. aşk ile hep beraber buyrun:

17 Ağustos 2009 Pazartesi

dönüyorum dönüyorum deyip dönemiyodum ama döndüm blog aç kollarını

facebooktaki statüsüne şöyle yazmış bi arkadaş:
Hakk' ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. "Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
kelimesine dokunmadan kopi peyst marifetiyle aldım buraya. "Hakk'ın" lafıyla başlamasına kıl oldum biraz ama hoşuma gitti valla ne yalan söyliyim. ne zamandır bi şey yazamıyodum bu yazıyı okuyunca yazasım geldi valla. yani aslında şimdi ne alaka diyorum kendi kendime ama ben yazarsam ya içimdekileri aktarmak isteyip birilerinin ağzına s.çacam (haliyle tabi ne demeye yazıyoruz ki burda) ya da suya sabuna dokunmadan yazacam gibi bi ikilemdeydim. şimdi karar verdim suya sabuna dokuniym dedim. hayatın altını üstünü karıştıriym bakalım neresi daha iyi.
bu arada klavyemde b yi çok zor basıyorum çoğu zaman basamıyorum. dönüp b leri tamamlamaya çalışıyorum. sinir bozucu bişey.
bugünkü yazı ısınma olsun. ısınınca tam gaz giderim sonra belki.

11 Ağustos 2009 Salı

ölü toprağı

n'oluyo? blog dünyasının üstüne ölü toprağı mı serpildi ne? okuduğum bi çok blogda tık tık bi süredir.(istisnalar beni enterese etmez tabee) bende de yazacak çok yazacak derman/vakit vs. yok. yazmayalı köprünün altında bayaa sular aktı. bi ara dönüp arayı kapatıcam blog. söz.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

alatav

alatav eşimin istanbul'da keşfettiği grup. dönüşüm bu türküyle olsun: