5 Ekim 2010 Salı

bir delinin blog fülütü III

daha halk eğitimin temel bağlama kurslarına kayıt olduğum gün çözmüştüm bu bağlama işini (bababa lafa bak bağlamayı çözmüşüm :/). o günden sonra her gün muntazaman saçımı, ayakkabımı, emniyet kemerini ve kısmetimi kendi ellerimle bağlar oldum. hatta yetmedi laptaba maus bağladım, bilgisayarı tvye bağladım, ev telefonunu da bilgisayara. tüm bunların yanında en sık yaptığım şeyse psikopata bağlamak oldu. bu duruma sessiz kalamayan annem geldi ve adamlarla konuşup olayı tatlıya bağlamaya çalıştı ama nafile adamlar lep dedi leplebi demedi. gerzek şeyler. ben ne lep demelerini ne de leplebi demelerini istiyordum oysaki. leblebi deseler yeterdi. zavallı annem gidip bağcı babaya çaput bağladı en sonunda.
beni bu durum sıktı işte. ben kaç yaşına geldim, evli barklı insan oldum, toplumun önünde çıkıp konuştuğumda insanlar beni bilgili, akıllı, entel, çalışkan filan gibi bi bok sandılar ama yine her dara düştüğüm durumda annemin çaputlarına bel bağlamaktayım. nerde kaldı benim o ayakları yere basan ve kendinden emin duran kişiliğim? nerde kaldı sabrı, azmi ve olgunluğuyla tüm zorlukları döven güçlü kadın? nerde kaldı bu güçlü kadının açık çayı? çay ocağını tam 3 kez aradım; misafirim var çabuk getirin diye ama annesinin çaputuna bel bağlayan bi yapının insanı olmam çaycı çocukların gözlerinden kaçmamış olacak ki onlar bile beni tınlamadılar.
en iyisi beni tınlayan insanlarla birlikte olmaktı. peki neredeydi bu tıntıncılar? bu soruyu cevaplamam için çok kapsamlı bir arama yapmam gerekecekti. arama tarama konusunda en yetkin kimselere ulaşıp hakettikleri ücretin 5 katını teklif ederek emrimde çalıştırmaya başladım. aldıkları para helal hoş olsun; tıntıncıları bulmaları uzun sürmedi. 5 tane tıntıncıyı emrime amade ettim ve her telefon açışımda bir dediğimi iki etmediler; neskafedir, açık çaydır, oralettir, kekiktir, ıhlamurdur anında getirdiler. emrimdeydiler ama yinede kibarlığı elden bırakmıyor her servise gelişlerinde (ve de servise her gelişlerinde )"mersi tokatımın tersi" gibi espiritüel yaklaşımlarımla kendimi sevdirmeyi ihmal etmiyordum. espirilerime güldükleri zamanlarda "şakayla karışık sadri alışık, heh heh he!" diyerek yanacıklarından birer makas almayı ihmal etmeyerek gönüllerine taht kurdum adeta. onlarla iletişimde bu denli başarılı olmamdan aldığım gaz ve allah vergisi nejat uygur sempatikliğimle zamanla enseye tokat olmadığım insan kalmadı ve herkes beni tınlar oldu. oldu da ne oldu, şöhretin bozduğu celebriti kişilerinin yoluna paralel bi çizgide ilerledim, zamanla beni tınlayanları ben kaale almaz oldum. allahtan ofis anahtarımın markası kale idi de bu kaale almama durumu fazla sorun olmadı başıma. o şekil yıllar yıllar geçti, kapılar anahtarla değil kartla açılır oldu, işte o vakit bütün değerlerimizi yitirdik ve duygu yoksunu birer robota dönüştük. ve yeryüzü gerçekten çok yavan bi yer oldu...
(bu maceranın sonu)

7 yorum:

  1. laptaba maus bağladım, bilgisayarı tvye bağladım, ev telefonunu da bilgisayara
    en çok beceri isteyen şeyler evet =D

    YanıtlaSil
  2. denizde kum, bende beceri zeyozey kardeş. varsa bağlanacak bi şey, bi ses et hemen :)

    YanıtlaSil
  3. ahahhaha nerde kaldı bu kadının çayı mı :)))

    yahu ben bu bağlamayı nasıl atlamışım nasıl. eski günlerinden bir yazı gibi olmuş bu bak. özlemişim valla

    YanıtlaSil
  4. artık çay sorununu çözdük totican. sana da portakallı oralet söylüyorum :)

    özlemek deyince, sana tekrar bi hatırlatıyim bende totolojik yazı okuma özlemi var. bi parmak bal verip kavanozu sakladın gibi oldu. olmadı yani.

    YanıtlaSil
  5. yahu altın olancım o konuya nasıl elim gitmiyor bilemezsin.. ama üçlemelere karşı zaafım var ve son vuruşu yapmalıyım evet.

    YanıtlaSil
  6. nası yani? son vuruş mu? bu konu burda biter mi?

    YanıtlaSil
  7. Tabi ki felsefesini yasatirim :) ama yazar miyim bilemedim

    YanıtlaSil

bu yazıyla ilgili diyecek bi şeyin varsa çekinme buyur, içine atma, hastalık bulursun sonra benden söylemesi: